Issız Köşe
ÖN SÖZ
2019 yılında gerçekleştirdiğimiz Tuva Cumhuriyeti gezimizde, Bengü Yayınları arasında çıkan aktarmalarımız Kültegin ve Tuvaların Gelenekleri’ni Kızıl’daki Puşkin Kütüphanesine takdim ederken görevli hanımefendiye Tuva’da oldukça velut bir edebiyat olduğunu söylemiştik. Kendisi de bize şu dikkat çekici cevabı vermişti:
Tuva’da herkes yazar, herkes şair ve herkes masalcıdır.
Gerçekten de az nüfuslu bir Türk halkı olan Tuvalar, Türk dünyasının diğer sahalarındaki gibi klasik bir edebiyat geleneğine sahip olmamalarına ve 1930 gibi geç bir tarihte yazı diline kavuşmalarına rağmen dünden bugüne temelleri oldukça sağlam bir edebî kültür meydana getirmişlerdir. Bilhassa Sibirya’daki emsalleriyle kıyaslandığında Tuvaların sözlü edebiyattan yazılı edebiyata oldukça hızlı bir biçimde geçtikleri ve dikkat çekici bir çeşitlilik arz eden edebî eserler ortaya koydukları açıkça görülebilir. Tuvalı edebiyatçılar Tuva Türkçesi için geliştirilen Latin esasına dayalı Tuva alfabesi ve daha sonra kabul edilen Kiril alfabesiyle roman, hikâye, şiir, tiyatro, deneme, çeviri vb. gibi farklı türlerde ve çok sayıda edebî eser kaleme almıştır.
Ne var ki Tuva yazılı edebiyatının ortaya çıkması Tuvaların Sovyetler Birliği himayesinde olduğu döneme rastlamaktadır. Bu nedenle o tarihte yayımlanan eserler SSCB hudutları dahilinde makbul olan ve Homo Sovieticus insan tipinin yaratılmasını amaçlayan bir edebî anlayışa sahip olmak zorunda kalmıştır. Bilindiği üzere özellikle Stalin’in ölümüne kadar olan süreçte edebiyat, vazgeçilmez bir propaganda aracı olarak Komünizm ideolojisine hizmet etmiş; yazılan eserler ancak ve ancak devrin hâkim edebî anlayışının çizdiği çerçevede kendine yer bulabilmiş; bu değerleri yüceltmeyenler ise sansürlenmiş veya tamamen yasaklanmıştır. Çok sayıda edebiyatçı bilhassa repressiyalar döneminde mesnetsiz soruşturmalara uğramış, tutuklanmış, gözden düşürülmüş, unutturulmuş, sürülmüş ve hatta idam edilmiştir. Bundan dolayı dönemin edebiyatını Komünizm zindanının dört duvarı arasına hapsedilmiş bir edebiyat olarak tanımlamak mübalağa olmayacaktır.
Bununla birlikte bu türden eserlerin yadsınamayacak derecede önemli işlevleri de söz konusudur. Örnek vermek gerekirse Sovyet ideolojisi kapsamında kaleme alınmış Türkçe eserler vasıtasıyla Türk dünyasında çağın geçmiş, bugün ve gelecek bağlamında insan ve kültür algısı; kültürel devamlılığın yapay bir müdahale ile nasıl travmatik sonuçlar doğurabilecek bir biçimde kesintiye uğradığı bütün yalınlığı ile görülebilmektedir.
Okuyucunun ilgisine sunduğumuz Issız Köşe (Irjım Buluŋ) romanı/uzun hikayesi de böyle bir edebî anlayışla kaleme alınmış, alan yazınında kolhoz edebiyatı olarak nitelenen bir türün numunesidir. Kızıl-Enik Kudajı’nın tooju (hikâye/ uzun hikâye) olarak adlandırdığı eseri, yazarın daha sonraki yıllarda yayımladığı Irak Bulut ve Irlıg Bulak romanlarıyla birlikte bir üçlemenin ilk halkasını oluşturmaktadır. Bu üçlemede karakterler hayatlarının farklı dönemleriyle bir nehir roman tekniği çerçevesinde kolhoz eksenli olarak ele alınmıştır. Kolhoz çiftliklerinin, makineleşmenin, fedakârane bir şekilde çalışmanın, Sovyetler Birliği’ne ve ideolojisine koşulsuz bağlılığın yüceltildiği; geçmişin artığı olarak değerlendiren eski inançların ve geleneklerin, tembelliğin, kolektifleşmemenin hicvedildiği bu romanların dikkat çeken bir tarafı da o dönemde henüz otuz yıllık bir geçmişi olan Tuva yazı dilinin erken dönem eserlerinden biri olması; Tuva sözlü kültürüne ilişkin hatırı sayılır bir dil malzemesini barındırmasıdır. Hem Issız Köşe’de hem de üçlemenin diğer romanlarında Tuvaların eski inanışlarını, atasözlerini ve deyimlerini, türkülerini; geleneksel tarım ve hayvancılık terminolojisini, yaşam alanları ile ilgili adetlerini gözlemlemek mümkündür. Edebî olgunluk bakımından tezli romanların pek çoğunda karşılaşılan niteliklere haiz olan eser, dil ölümü sürecini yaşayan ve son çıkarılan dil yasalarıyla tabiri caizse kalemi kırılan Tuva Türkçesinin kıymeti tartışılmayacak bir dil vesikasıdır. Hiç unutulmamalıdır ki 20. yüzyılın başından itibaren bir hayatta kalma mücadelesi veren Tuva Türkçesiyle yazılmış her bir satır, sırf bu nedenle Türkoloji için altın değerinde kabul edilmelidir.
Latince bir veciz sözde de ifade edildiği gibi traduttore traditore, yani çevirmen haindir! Tüm çeviri ve aktarma faaliyetlerinde çevirmenin ya da aktarıcının en büyük endişelerinden birini dile getiren bu söz, aslında kaynak dilden/lehçeden hedef dile/lehçeye çevrilecek/aktarılacak metnin hedef dildeki/ lehçedeki niteliğini kaybettirmeden, kaynak dilde/lehçede aşırı yorum ya da eksik yorumla tahrif ettirmeden okuyucuya sunma çabasını ortaya koymaktadır. Biz aktarmamızı Tuva Türkçesinin dil ve kültür unsurlarını metnin yapısını mümkün olduğunca bozmadan ve Türkiye Türkçesinde doğru anlaşılacak düzeyde gerçekleştirmeye çalıştık. Aktarmada kimi kültürel unsurlar hakkında hin-i hacette dipnotlarla okuyucuyu bilgilendirmeyi uygun gördük. Sürçülisan ettiysek affola!
Diğer iki eserini de aktardığımız bu üçlemenin ilk cildi olan Issız Köşe’nin yayımlanmasında en büyük emek şüphesiz sayın Dr. Yakup ÖMEROĞLU’na aittir. Kendisine sabrı ve anlayışı için minnettarız. Ayrıca Tuva Türkçesinin kapısını bana açan ve her daim açık tutan sayın hocam Prof. Dr. Ekrem ARIKOĞLU’na, aktarma sürecinde bana bir ana dil konuşuru olarak yardımlarını esirgemeyen sayın Ernazar KUULAR, Slava MUNUN-OOL ve Dr. Aziyana BAYIR-OOL’a; Türk edebiyatı konusunda fikirlerine başvurduğum sayın Doç. Dr. Ali KURT ve Dr. Birol BULUT’a teşekkürü bir borç bilirim.
KIZIL-ENİK (KIRGIS OGLU) KUDAJI
(1929-2006)
Şair, yazar, dramaturg, çevirmen ve gazeteci Kızıl-Enik Kırgıs Kudajı, 13 Aralık 1929’de Tuva Halk Cumhuriyeti’nin Ulug-Hem bölgesine bağlı İyi-Tal köyünde dünyaya geldi. Şagaan-Arıg ortaokulundan mezun olan Kudajı, 1951 yılında Kızıl Pedagoji Koleji’ni, 1960 yılında Tuva Devlet Üniversitesi Filoloji Fakültesi’ni, 1964 yılında ise Sovyetler Birliği Komünist Parti Merkez Komitesi Yüksekokulu Gazetecilik Bölümünü bitirdi. Bu tarihten sonra bir müddet Tere-Höl’de yedi yıllık Çırgalandı Okulu’nda öğretmenlik mesleğini icra etti.
Kudajı’nın öğretmenlik mesleği dışında en bilinen uğraşı gazeteciliktir. Tuva’nın tanınmış gazeteleri olan Sıldısçıgaş “Yıldızcık”, Tıvanıŋ Anıyaktarı “Tuva’nın Gençleri”, Şın “Gerçek” ve Tuva’nın 1946 yılından beri yayın hayatına devam eden edebiyat yıllığı Ulug-Hem’de editörlük yaptı. 19801989 tarihleri arasında Tuva Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulu başkanlığını yürüttü.
Romancı kimliği ile ön plana çıkan Kudajı’nın ilk yayımlanan eserleri şiirleri olmuştur. İlk şiirleri 1948 yılından itibaren Sıldısçıgaş gazetesinde neşredilmeye başlayan edebiyatçının yayımlanan ilk şiir kitabı Baştaygı Basım “İlk adım” (1958) olmuştur. Töreen Çurtum Delgemneri “Ana Vatanımın Uçsuz Bucaksızlığı” (1970) ve Heneler “Yumurtalıklar” (1982) ise şairin yayımlanan diğer şiir seçkileridir.
Kudajı’nın nesirleri ise şöyle örneklenebilir: Öŋnükterniŋ Daŋgıra “Dostluk Yemini” (1962), Irjım Buluŋ “Issız Köşe” (1965), Taraa “Tahıl”, Irak Bulut “Uzak Bulut” (1971), Irlıg Bulak “Şarkı Söyleyen Pınar” (1983), Tandı Kejii “Tayga’nın Hediyeleri” (1984), Duŋzaa “Kaynak” (1988), Uygu Çok Ulug-Hem (1973, 1974, 1992, 2009), Iı “Ağıt” (1999), Şonçalay “Şonçalay” (2000), Samdar Namdar “Kaderin Akisleri” (2005), Bistiŋ Üyeniŋ Maadırı “Zamanımızın Kahramanı” (2007).
Yazar ayrıca dramaturg olarak da başarılı eserler kaleme almıştır. Onun Tuva Müzik ve Drama Tiyatrosunda sahnelenen eserleri arasında Dolumanıŋ Huulgaazınnı “Dolumaa’nın Büyüsü” (1970), On Bir “On Bir” (1972), Dalay Düvünde Daŋgına “Deniz Altındaki Prenses” (1974), İnçeek “Heybe” (1976), Belek-kıs Emçi “Doktor Belek-Kıs” (1978), Dirde-Makdo (2000) yer almaktadır. Yazdığı oyunlar Kırgızistan, Yakutistan ve Moğolistan’da oynanmıştır.
Kudajı