Geçitten Sonra
Takdim
Ali AKBAŞ
Edebiyat dünyasında şiir tercümesi söz konusu olunca, bu güne kadar lehinde veya aleyhinde çok şey söylenmiştir. Eskiler şiir için; “Bir başka dile aktarılması mümkün olmayan edebî tür” demişler. Bu tezlerin haklı veya haksız oluşu hangi pencereden baktığınıza bağlı. Ama biz insanoğulları hep kendi ürettiklerimizle yetinmiyoruz. Zaman zaman komşunun bahçesinde açan ve bizi rengiyle kokusuyla cezbeden gülleri koklamak, meyveleri tatmak istiyoruz. İşte o zaman da tercüme yetişiyor imdada.
Yalnız, şiir gibi büyülü bir türü çevirenin de mutlaka o şiiri yazan gibi şair olması gerekir. İşte o şair, çevireceği şairle özdeşleştikten ve çevireceği şiiri defalarca okuyup özümsedikten sonra işe koyulabilir. Fakat kelimesi kelimesine çevireyim derse güzellik uçar. Ya anlamdan fedakârlık yapacaksınız, ya güzellikten. En iyi çeviri, öncekine paralel, öncekiyle hava, tema, ahenk, ortaklığı olan yeni bir şiir yazmaktır. İşte Memmed İsmayil de sanırım Mihail Sinelnikov’u Türkçeye çevirirken bunu gerçekleştirmiş. Yoksa bu kadar lirik, bu kadar güzel olur muydu çeviri. Zira hiç tercüme kokmuyor. İki şairin dostluğu ta kırk yıl öncelere uzanıyor. Biri Bakü’den, diğeri Bişkek’ten gelen bu iki sanatçı, Moskova’da, Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde buluşmuş ve tanışmışlar. O günden bu yana da hiç ayrılmamışlar. Bizleri de içine alan bir vefakârlıkla devam etmiş bu kalem arkadaşlığı.
Mihail Sinelnikov, günümüz Rus edebiyatında şair, mütercim, münekkit ve sanat tarihçisi yönleriyle saygın bir yere sahiptir. İlk şiir kitabı olan Bulutlar ve Kuşlar, 1975 yılında yayınlanmış, o günden bugüne kadar da şairin ilgi sahası hep doğu ve İslâm dünyası olmuş. Memmed İsmayil’in ifadesiyle İnduizm, Budizm ve İslam düşüncesi şairin hayalini kanatlandırmış ve onu uzak seferlere seslemiştir. Himalaya’yı, Tibet’i, Bengal Körfezi’ni, Çin Seddi’ni, Moğolistan çöllerini, Kore’yi, Sirilanka’yı, İsrail’i, Kafkasya’yı, İran’ı, Arabistan’ı ve Türkiye’yi dolaşan şair bu geniş coğrafyadan feyiz almış ve şuuraltını Batı’nın realizmi yanında Doğu’nun hikmetleriyle de beslemiştir.
Edebiyatla ilgili bu birikimini sayısız makaleleriyle insanlığa sunan Sinelnikov, Rus Kültür ve Edebiyatında İslâm Motifini incelemiş, Doğu edebiyatı klasiklerinden Rusçaya tercümeler yapmış ve bu gayretleri dolayısıyla da bir çok ödüle lâyık görülmüştür. Tercüme ettiği şairlerin sadece isimlerini sıralamak bile yaptığı işin önemini anlatmaya yeterli sanırım: Ömer Hayyam, Rudakî, Yunus Emre, Mevlânâ, Sâdî, Hafız, Enverî, Attar, Câmî, Muhammet İkbâl, Abdullah Tukay vb.
Fakat bu çalışmalar arasında Sinelnikov’a asıl ününü sağlayan XII. yüzyılın büyük Azerbaycan şairlerinden Hakanî’nin Dîvanı’nı tercümesi olmuştur. Çok geniş hacimli bu tercümeyle şair, Bunin Ödülü’ne layık görülmüştür.
Şimdi derin bilgi birikimi ve deneyimiyle olgunluk yıllarını yaşayan şair, artık Mevlânâ gibi, Tolstoy gibi hikmet ikliminden konuşuyor. Şiirlerindeki metafizik endişe ve mistik sezişler, onu çağdaşlarının düştüğü sığlıktan kurtarıyor. O şimdi geliştirdiği mükemmel üslupla Rus şiirinde bir neoklasiktir. Kısacası şair;
“Çok katmanlı bir sözün uzak derinliğinde
Kapalı manaların en can alan yerinde
Ve hayat akışında düzenleri yıkarak
Mana ardınca mana, katmanlardan çıkarak
Sonra zaman içinde sese dönüşür fikir
Hantal ayrılıkları egale eder bir bir
Bu müzik eşliğinde sonsuz dünya nizamı
Fuzûlî ve Nizâmî”
Derken, “melâli anlıyor,” bizden konuşuyor.
Şair arkadaşım Memmed İsmayil’in nefis tercümesiyle Türkçeye kazandırılan bu güzel kitap, aynı zamanda Mihail Sinelnikov için bir 70. yaş armağanıdır. Bu vesileyle her iki şairi tebrik ediyor ve uzun ömürler diliyorum.
Edebiyatımızın Yakın Dostu Mihail Sinelnikov
Memmed İSMAYIL
Büyük sanatçılar kıtaları birleştiren dağ zirvelerine benzer. Zirveye yağan yağmurların bir kısmı bir kıtaya, diğer kısmı öbür kıtaya düşer. Bu sanatçılar Doğu’yla Batı arasında her iki kıtanın iyi ve güzel adına nesi varsa bir sünger gibi içine çeker ve bununla da kalmayıp Doğu’nun ve Batı’nın kültür ve edebiyatlarını kendi imkânları ölçüsünde yüceltirler. İşte bu sanatçılardan biri de Türk edebiyatlarının Rusya’da tanınmasına önemli katkılarda bulunan ve Avrasya Yazarlar Birliği’nin de üyesi olan kıymetli dostumuz şair, mütercim ve araştırmacı Mihail İsakoviç Sinelnikov’dur.
Mihail Sinelnikov, 1946 yılında Leningrad’da doğdu. Bir şiirinde kendisinin de yazdığı gibi onun dünyaya gelişi ailesini kesin bir katliamdan kurtarmıştır… İkinci Dünya savaşında Leningrat kuşatmasını yaşayan aile yeni doğan çocuklarını daha sakin bir bölgede büyütebilmek için Orta Asya’ya; Türkistan’a göç etmişler. Belki de bu olay, Mihail’in gelecek şair kaderinin bir işaretiydi.
Böylece şairin çocukluğu ve gençliği İslam ve Türk ikliminde geçer. Uzun süre Fergana vadisinde, Kırgızistan’ın Oş ilinde yaşar ve ilk şiirlerini de burada yazmağa başlar. Belki de bu yüzden diğer Rus şairlerinden farklı olarak onun şiirlerinde İslam ve Doğu motifleri daha güçlüdür. Ve işte bu Leningrad’lı yeniyetme;
“Aziz çekik gözlerde
Yıldızlı nehir, veya
Asrın ortalarında
Gördüğüm Orta Asya ” derken
Orta Asya izlenimlerini yansıtıyordu. Genç sanatçı, Oş şehrinin Pedagoji Enstitüsünün Tarih Bölümünü bitirdikten sonra iki yıl yerel gazetede muhabirlik yapacaktı. Bu ise onun hayatla soluk soluğa olmasını sağlayacaktı. Sonra eğitimini Moskova’da Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde devam ettirecek ve daha genç denilecek yaşta edebiyat çevrelerinde ismini duyurmayı başaracaktı…Yaratıcılık yolunun başlangıcında L. Martınov, A.Tarkovski, A.P. Mejirov gibi o dönemin önde gelen şairleri onun edebi başarıları hakkında fikir bildireceklerdi. A.P. Mejirov M.Sinelnikov’un edebiyata geldiği yetmişli yıllarda şöyle yazıyordu:
M.Sinelnikov, klassik Rus şiirine canı gönülden bağlı olan ve bu anane prensipleri içinde olağanüstü eserler veren bir şairdir. Onun çok zor bir edebi talihi var. Daha kadim dünya insanları bile güzelliğin zor yakalanacağını biliyorlardı. Putperest metafiziğin sınır tanımayan davranışları, ikinci el zayıf imkanlı biçim hokkabazlıkları edebi dönemin gel gel diyen “işveli” tarzların çok lafazanlığı tahrik eden, yapay bir “ustalıkla” uzatılmış, kısaltılmış kaos karışımı, sezgisel, lakonikliği yok eden (eğer varsa) şiiri herkesin yazabileceği riskli uzun mısralar; klasik Rus şirine arkaik inancı koruyan Mihail Sinelnikov gibi şairler için geçerli değildir. Eğer bir çokları gibi o da mısralarından gösterişli bir biçimde noktalama işaretlerini kaldırsaydı, şöhreti bire yüz kat artırdı.Ama o şöhret aramıyordu ki?! Vladislav Hodiseviç’in dediği gibi onun şiirinin birinci sınıf malzemelerden hazırlanmamış dıştan karmaşık görünen ikinci sınıf edebiyatın gereksiz orman sıklığından geçmeye ihtiyacı yoktur.
Ve sonra, XX. Yüz yıl Rus şirinin lokomotiflerinden biri olan Y. Yevtuşenko ise Mihail hakkında şöyle yazacaktı:
Hazırladığım “Asrın beyitleri” adlı birinci antolojime Mihail Sinelnikov’un çok profesyonel bir tarzda yazılmış iki şiirini almış ve daha o zaman şöyle yazmıştım: “Birinci dereceli usta…” Doğrudur biraz çekince ile “…zaman zaman kendi ustalığını artırmağa çalışmalıdır” kaydını da yapmıştım. Onun neslinden olan şairlerin birçoğu, o şairleri ki ben “demir perdenin çocukları” diye adlandırıyordum. Onlar edebiyatta tutunamadılar. M.Sinelniokv’a ise ustalığın değerli ve yeterli olmadığı düşüncesi yardım etti. Antolojime dahil ettiğim iki şiiri birbirini takip eden sözlerin profesyonel mükemmelliğine göre değil, aynı zamanda